İstanbul Sözleşmesini Neden İmzaladık? Neden Ayrılmak İstiyoruz?

istanbul sozlesmesini neden imzaladık ve neden ayrılmak istiyoruz




Son günlerde toplumsal olarak tartıştığımız konuların en başında İstanbul Sözleşmesi geliyor. Aslında tartışılması da gayet normal. Çünkü toplum ve aile yapısını bu kadar derinden etkileyen bir konu üzerinde, enine boyuna münakaşa edilmesi elbette olağan bir durum.


Bende bu yazımda İstanbul sözleşmesini neden imzaladık? Ve neden ayrılmak istiyoruz konusuna değindim umarım beğenirsiniz?


Öncelikle İstanbul Sözleşmesi Nedir? Tanımıyla başlayalım. İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele etmek amacıyla 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da imzaya açılan uluslararası bir sözleşmedir. Sözleşmenin gerçek adı Avrupa Konseyi Sözleşmesi'dir. Sözleşmeyi ilk imzalayan ve ilk onaylayan ülke biz olduğumuz için sözleşmenin adı İstanbul sözleşmesi olarak hafızalara kazınmıştır. 


İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşme olma özelliğini taşıyor. Bu bakımdan sözleşmeyi onaylayan tüm ülkeler için sözleşme maddeleri aynı özellikleri kapsıyor. 


İşte, İstanbul Sözleşmesi'nin eleştirilmesi ve kaldırılmak istenmesinin temel nedenleri de bence burada yatıyor. 


Örneğin, Türkiye'de evli olan bir çift ile Fransa'da ya da İsveç'te evli olan bir çiftin sorunları aynı kabul ediliyor ve herkese aynı çözüm yolu sunuluyor. Ülkeler arasındaki toplum ve din yapısı, sosyo-ekonomik durum farkı sözleşmece ihmal ediliyor veya yok sayılıyor. Bu da kendi kültür, örf ve ananelerine bağlı yaşamaya çalışan ülkelerde çeşitli aile sorunlarına yol açıyor. Hemde devlet destekli. 


Her ülkenin kendi gelenek ve göreneklerine göre bir toplum ve aile yapısı var. 

Basit bir örnekle, Avrupa ülkelerinin hemen hemen hepsinde 18 yaşına gelen bir gencin evinden ayrılması normal karşılanırken, bizim ülkemizde böyle bir şeyden bahsetmek mümkün mü? 


Bu bağlamda kadına yönelik şiddeti önlemek ve aile yapısını düzene koymak için imzalanan İstanbul Sözleşmesi, bütün ülkelerin aile yapısını aynı kabul ettiği için ülkemiz aile yapısında oluşabilecek tüm sorunlara sağlıklı bir çözüm üretmesi beklenebilir mi? 


Elbette ki Hayır.


Hem, kendi aile ve toplum yapımızı ilgilendiren sorunları bir sözleşmeyle Avrupa'nın gözetimine ve denetimine sunmak ne kadar mantıklı? Sanki Avrupa ülkeleri bizim iyiliğimizi isterlermiş gibi. Kaldi ki bu bizim iç hukukumuza müdahale değil de nedir?


Yoksa biz kadına şiddeti önlemek veya aile yapısının düzenini korumak için gerekli kanunları çıkarmaktan aciz miyiz? 


Elbette ki Hayır.


Biz asırlardır süregelen bir tarih ve kültür hazinesinin mirascıları olarak kendi göbeğimizi kendimiz keseriz. Dinimizden, kültürümüzden ve soyumuzdan gelen birikimlerle hangi çağda yaşarsak yaşayalım gerekli tüm kanunları çıkarmaya muktediriz.


Ne Avrupa'nın nede Dünya'nın hiç bir yerinden gelecek kanun ve nizamlara ihtiyacımız yoktur. 


Kaldı ki ispatlı tarihimizde de bilindiği üzere şanıyla, şerefiyle, merhameti ve adaletiyle ve dahi tüm yönleriyle biz örnek alınacak bir milletiz. 


Bu sebepten ötürü ne İstanbul Sözleşmesi'ne ne de sözleşme hükümleri daha iyi uygulansın diye çıkartılan 6284 sayılı kanuna ihtiyacımız yoktur. 


Yani işin özü ve bu konu hakkındaki son sözüm,


İstanbul Sözleşmesinden ayrılır ve kendi kanunlarımızla toplum yapımızı öz benliğimize uygun bir biçimde şekillendirmeyi başarabilirsek 

Bence en doğru kararı vermiş oluruz. 


Yorumlar

Bizi Takip Edin